a. Takas Kavramı

Takas, sözlükte “değişim” anlamına gelmekte ve Türk Borçlar Kanunu’nda “Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, Zamanaşımı” başlığını taşıyan üçüncü bölümü içerisindeki 139 ila 145. maddelerinde düzenlenmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bir kararında[1] takası “bir miktar para ya da konuları itibariyle aynı türden malı birbirine borçlu olan tarafların, borçların muaccel olması ve takas itirazının dermeyan edilmesi kaydıyla, az olan borcun çok olana nazaran sona erdirilmesi” olarak tanımlamaktadır.

b. Takas ve Mahsup Arasındaki Fark

Takas ve mahsup her ne kadar uygulamada ve içtihatlarda birbirleri ile çok karıştırılsa ve hatta eşanlamlı olarak kullanılıyor olsa da esasen farklı hukuki müesseselerdir.

Mahsup; bir alacağı doğuran olayla ilgili olarak alacaklının elde ettiği bazı kazançların ya da borçlunun katlandığı bazı yükümlülüklerin alacaktan indirilmesini ifade etmektedir. Örnek vermek gerekir ise Türk Medeni Kanunu’nun 994/3 hükmü uyarınca iyiniyetli zilyedin elde ettiği ürünlerin, yaptığı giderler sebebi ile lehine doğacak alacak hakkından indirilmesi işlemi bir mahsup işlemidir. Ya da sebepsiz zenginleşen tarafın yaptığı zorunlu ve faydalı giderlerin indirim konusu yapılması mahsup işlemine örnek olarak gösterilebilecektir.

Takas ve mahsup arasındaki farklardan ilki; takas aynı cins alacaklar arasında uygulanabiliyorken, mahsup işleminin para ile değerlendirilmesi mümkün olan her türlü ayni ve nakdi hak üzerinde uygulanabiliyor olmasıdır[2]. Bir diğer fark mahsup işlemi için karşılıklı haklar arasında sıkı bir bağlantı bulunması zorunluluğudur. Takasta ise takasa konu edilen alacaklar arasında bir bağlantı bulunması gerekmemektedir[3]. Ayrıca takas alacakların karşılıklı sona ermesi sonucunu doğurur iken, mahsup hesaplamaya ilişkin bir işlem olduğundan böyle bir hukuki sonuç doğurmayacaktır[4]. Son olarak takas def’i savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağına tabi iken, mahsup talebi ise “itiraz” niteliğinde olduğundan savunmanın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın her aşamasında ileri sürülebilecektir[5].

c. Takasın Uygulanması

Kural olarak takasın hâkim tarafından dikkate alınabilmesi için davada def’i olarak veya karşı dava açmak suretiyle ileri sürülmesi gerekmektedir.

Konuya ilişkin Yargıtay bir kararında[6]Def’iler, dava dilekçesine cevap verilirken ileri sürülmelidir. Aksi halde, davalı “savunmanın genişletilmesi yasağı” ile karşılaşabilir. Def’iler, davada ileri sürülmedikçe hâkim tarafından kendiliğinden dikkate alınmazlar. Takas bir def’idir. Takas, karşılık dava olarak ileri sürülebileceği gibi, def’i olarak da ileri sürülebilir. Takasın def’i olarak ileri sürüldüğü davada, takas ve mahsup sonucu kalan ve hüküm altına alınan miktar üzerinden yargılama harcı alınacak, takas ve mahsup def’i sebebi ile reddedilen miktar üzerinden ileri süren yararına vekâlet ücreti ve yargılama giderine karar verilecektir.”  şeklinde hüküm kurmuştur.

Hukukumuzda bu kuralın istisnaları bulunmaktadır. Örneğin edinilmiş mallara katılma rejiminde TMK m.236/1 uyarınca takas beyanının ileri sürülmesine gerek olmaksızın hakim, tarafların davaya konu edilen karşılıklı artık değer alacakları için takası uygulamakla yükümlüdür.

Takas def’inin harca tabi olup olmadığına ilişkin olarak ise Yargıtay; “Takas def’i, ayrıca harca tabi değildir. Ancak, takas def’inde bulunan davalının alacağı, davacının alacağından fazla ise talepten fazlasına karar verilemeyeceğinden mahkemece fazla kısım için hüküm kurulmaz. Davalı, takas talebinde bulunduğu fazla alacak miktarı için harcını yatırmak suretiyle usulüne uygun olarak karşı dava ya da ayrı bir dava açmışsa mahkemece, fazla alacak miktarı hakkında da hüküm kurmalıdır.” şeklinde hüküm kurmuştur. Buna göre takas def’i ileri süren taraf; kural olarak harç yatırma yükümlülüğü altında olmamakla beraber, kendi alacağının varsa fazla olan kısmı için eda hükmü kurulmasını istiyor ise harcını yatırarak ayrı bir dava veya karşı dava açmalıdır.

Tarafların, takas anlaşması yapmalarında da hukuki bir engel bulunmamaktadır. Bu şekilde yapılacak bir anlaşma ile örnek olarak, takas ile ilgili detayları aşağıda açıklanacak olan “karşılıklılık”, “muacceliyet”, “alacakların aynı cinsten olması” gibi şartları kaldırabilmesi veya takasın doğumunu geciktirici şarta veya süreye bağlayabilmeleri mümkündür[7].

d. Takasın Koşulları

Türk Borçlar Kanunu’nun 139. maddesi takasın koşullarını şu şekilde düzenlemektedir:

(1) İki kişi, karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise her biri alacağını borcuyla takas edebilir. (2) Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir. (3) Zamanaşımına uğramış bir alacağın takası, ancak takas edilebileceği anda henüz zamanaşımına uğramamış olması koşuluyla ileri sürülebilir.

İlgili hükümden yola çıkılacak olur ise takasın koşulları şu şekilde sıralanabilir: (1) Alacakların karşılıklı olması (2) Muacceliyet şartı (3) Alacakların aynı cinsten olması (4) Zamanaşımı şartı.

Alacakların karşılıklı olması ifadesinden kastedilen; taraflar arasındaki ilişkide her iki tarafın da aynı anda hem borçlu hem de alacaklı sıfatına sahip olmasıdır.

Kanun hükmünde “her iki borç muaccel ise” ifadesi kullanılmış olsa da takas beyanında bulunan tarafın borcunun muaccel olması gerekli değildir. Zira, Takas beyanında bulunan kişinin alacağının muaccel, karşı tarafın alacağının ise ifa edilebilir olması yeterlidir[8].

Alacakların aynı cins olması şartından ise borçlanılan edimlerin ifada birbirlerinin yerine geçebilecek nitelikte olması (örneğin her ikisinin de para alacağı olması) anlaşılmalıdır[9].

Kural olarak takas beyanında bulunan kişinin alacağının zamanaşımına uğramamış olması gerekmektedir. Ancak bu kuralı istisnası olarak belirtmek gerekir ki, zamanaşımına uğramış bir alacağın takası, takas edilebileceği zaman henüz zamanaşımına uğramamış olması koşulu ile mümkündür[10]. Örneğin 01.01.2020 tarihinde zamanaşımına uğramış bir alacağı olan taraf, 31.12.2019 tarihinde bu alacağı kullanarak takas beyanında bulunma imkânına sahip olmuş ise artık kendi alacağının zamanaşımına uğramış olması onun takas beyanında bulunarak bu alacağı dolaylı yoldan elde etmesine engel olmayacaktır[11].

Yukarıda belirtilenlere ek olarak takas alacağının eksik borç olmaması da gerekmektedir. Örneğin kanuna aykırı bir ilişkiden doğan alacak takasa konu edilemeyecektir.

Son olarak belirtmek gerekir ki TBK m.139/2 hükmünün, “takas beyanında bulunanın, karşı tarafça ihtilaf çıkarılmak ya da itiraz edilmek sureti ile bu hakkı kullanmasının engellenmesinin önüne geçmek” amacıyla ihdas edildiği öğretide ifade edilmektedir[12].

e. İş Hukukunda Takas Uygulaması

Türk Borçlar Kanunu’nun 144. maddesinde nafaka ve işçi ücreti gibi, borçlunun ve ailesinin bakımı için zorunlu olup, özel niteliği gereği, doğrudan alacaklıya verilmesi gereken alacakların takas haklarının doğumundan sonra, ancak alacaklıların rızasıyla takas edilebileceği düzenlenmektedir.

İlgili hüküm gereği fazla mesai, prim, hafta tatili gibi geniş anlamda ücret alacağı kavramı içerisinde yer alan alacakların takasa konu edilmesi işçinin rızasının varlığına bağlıdır. Ancak kıdem ve ihbar tazminatı gibi ücret kavramı içerisine girmeyen hakedişler ise işçinin rızası olmasa dahi takasa konu edilebilecektir.

Yargıtay’ın iş hukukunda takas uygulamasına ilişkin vermiş olduğu birtakım kararlar aşağıda sıralanmıştır:

Somut olayda, davalı tarafından, davacının kurumu zarara uğrattığı gerekçesiyle işçilik alacaklarına karşılık takas def’i ileri sürülmüş, ancak Mahkemece bu hususun araştırılmaması doğru olmamıştır. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Kanunu’nun 144. maddesi, takas def’i yönünden sadece işçi ücretlerine sınırlama getirmekte olup, kıdem ve ihbar tazminatı alacağına karşı ileri sürülen takas def’inin değerlendirilmesi gerekir. Bu itibarla, Mahkemece, davalı tarafından ileri sürülen takas def’i kapsamında, davacının, cevap dilekçesinde ileri sürülen eylemleri ile kurumu zarara uğratıp uğratmadığı ile bu husustaki kusuru belirlenerek sorumluluğu tespit edilmeli ve oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.[13]

Somut uyuşmazlıkta davalı cevap dilekçesi içeriğinde davacının uhdesinde bulunan avansların talep ettiği işçilik alacaklardan takasını talep etmiştir. Dosyaya avans alındığına ilişkin davacı imzasını taşıyan belgeler sunulmuştur. Davacı asile söz konusu avans belgeleri gösterilerek neye karşılık aldığı, bunları alıp almadığı, uhdesinde kalıp kalmadığı sorularak ve gerekirse bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle davalının takas def’i üzerinde durulup sonucuna göre karar verilmesi gerekirken mahkemece eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.[14]

Dosyada yer alan dekont ve banka hesap ekstresinin incelenmesinde, davalı işçinin … Bankası … Organize Sanayi Bölgesindeki banka hesabına 21.03.2012 tarihinde bir kısmının trafik cezası nedeni ile tenzili sonrasında prim bedeli adı altında 9.760,75 TL’lik ödeme yapıldığı anlaşılmakta olup; hükme esas alınan bilirkişi raporunda bu ödeme dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla söz konusu ödemenin varlığı nedeniyle, davalı işçinin 2011/12. aya ilişkin ödenmeyen ücret alacağının bulunduğu ve 10.000,00 TL’nin bakiye ücrete ilişkin olduğunun kabulü hatalıdır. Davalı işçi cevap dilekçesinde yapılan ödemenin maaş, prim vb. alacaklarına mahsuben yapıldığını iddia etmiş ise de; başkaca prim, ücret vb. alacağı bulunduğunu ispatlayamamış ve takas/mahsup def’i de ileri sürmemiştir. Dosya içeriği ve tanık beyanlarına göre, takibe konu 10.000,00 TL’lik ödeme davalının isteği üzerine verilen ücret avansı niteliğinde olmakla beraber, son döneme ilişkin ücretin de avansın içinde yer aldığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak, 10.000,00 TL’lik ödemeden davacının hizmet süresine göre belirlenecek bakiye ücret alacağına ilişkin kısmın düşülerek kalan kısmı üzerinden takibin devamına karar verilmesi gerekirken talebin reddi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.[15]

Davaya cevap dilekçesinde, davacıya hataen fazladan ödenmiş net 1.976,26 TL ücret miktarı için takas ve mahsup def’i ileri sürülmüştür. Dosya kapsamına göre, söz konusu miktarın hak kazanılmamış olmasına rağmen hataen işçiye ödendiği sabittir. Bu halde mahkemece, takas ve mahsup def’i gereği, net 1.976,26 TL’nin, hüküm altına alınan işçilik alacağından düşülmesi gerekirken, hüküm sonucunda “davalının ödediği 1.976,26 TL’nin infaz aşamasında dikkate alınmasına” şeklinde, infazda tereddüte yol açacak şekilde hüküm tesis edilmesi hatalı olmuştur.[16]


[1] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; Esas: 2017/2073; Karar: 2019/479; Tarih: 18.04.2019

[2] Develioğlu, Hüseyin Murat, Takas, 6098 Sayılı Yeni Türk Borçlar Kanunu’na Göre Uyarlanmış 2. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2012, s. 25.

[3] Develioğlu, s. 25 – 26

[4] Aral, s. 24

[5] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi – Esas: 2014/857 – Karar : 2014/6878 – Tarih: 26.11.2014

[6] Yargıtay 22. Hukuk Dairesi – Esas: 2017/25259 – Karar: 2019/20247 – Tarih: 05.11.2019

[7] Develioğlu, s. 41 – 42.

[8] Develioğlu, s. 150

[9] Develioğlu, s. 214.

[10] Develioğlu, s. 155

[11] Develioğlu, s. 156

[12] Develioğlu, s. 161

[13] Yargıtay 22. Hukuk Dairesi – Esas: 2016/19778 – Karar: 2019/19819 – Tarih: 24.10.2019

[14] Yargıtay 9. Hukuk Dairesi – Esas: 2015/17672 – Karar: 2017/21736 – Tarih: 19.12.2017

[15] Yargıtay 22. Hukuk Dairesi – Esas: 2016/10728 – Karar: 2019/8167 – Tarih: 10.04.2019

[16] Yargıtay 22. Hukuk Dairesi – Esas: 2015/2103 – Karar: 2016/10581 – Tarih: 12.04.2016

Önceki İçerikBoşta Geçen Süre Ücretinden Başka Bir İşten Elde Edilen Gelirin ya da Diğer İşte Çalışılan Sürenin Mahsubu Mümkün Değildir
Sonraki İçerikÖzel İşyerleri için HES Kodu Sorgulama Entegrasyonu

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz