Kitap Yayım Sözleşmelerinde Bası Sayısının Yer Almaması
Yazar ve yayınevleri arasında yapılan sözleşmelerde özellikle yıllar geçtikten sonra devredilen hakların süresi, baskı sayısı ve benzeri hususları tartışma konusu olur.
Öncelikle taraflar arasındaki sözleşmelerin BK 487 vd. maddelerine uygun yayım sözleşmesi olması gerekir ve FSEK 52.maddesinde geçerlilik koşulu gereği yazılı olması gerekmektedir. BK 491 gereği taraflar sözleşmede basım sayısı belirtilmemişse, yayımcının ancak bir basım yapma hakkı vardır. Taraflar, sözleşmenin süresini veya baskı adedini kararlaştırmak zorundadırlar.
Çoğu zaman sözleşemelerde “her türlü baskı hakkı” karşılığı telif ücretinin ödendiği ifadesi bulunmaktadır. İşe bu noktada yazar kanun gereği mali hakları kullanma yetkisinin bir bası ile sınırlı olarak devredildiği anlamına geldiğini, yayınevi ise bu ifadenin tüm bası haklarını içerdiğini iddia etmektedir.
5846 Sayılı FSEK 48.maddesi uyarınca, mali hakların süre, yer ve muhteva itibariyle mahdut veya gayrimahdut, karşılıklı veya karşılıksız olarak başkasına devri ya da sadece kullanım yetkisinin bir kişiye bırakılması mümkündür. Öte yandan BK 491. maddesi uyarınca da sözleşmede bası adedi gösterilmemiş ise yayıncının hakkı yalnızca bir basıya mahsustur.
Sözleşmede aksi kararlaştırılmış olmadıkça yayımlatan, bedel ödenmesini isteyebilir. Bedel ödenmesi gereken hâllerde ödenecek miktar belli değilse bedel, hâkim tarafından belirlenir. Yayımcının birden fazla basım yapma hakkı varsa, ilk basım için kararlaştırılan bedel ve diğer koşulların, sonraki basımlar için de uygulanacağı kabul edilmiş sayılır.
Sözleşmelerde kitapların bası adedinin açıkça ve yoruma meydan vermeyecek biçimde belirtilmesi gerekir. Aksi takdirde, BK 491.maddesi uyarınca yayım sözleşmelerinin bir bası ile sınırlı olduğu kabul edilir. Bu bakımdan taraflar arasındaki sözleşmede kitabın “her türlü baskı hakları” ibaresinden yayınevine birden çok basıları kapsayan izin verildiği şeklinde bir yorumla sonuca ulaşılması mümkün olmaz.
Burada sürenin çok uzun olacağını düşünürsek telif hakları korumasının genel ilke gereği yaşam + 70 olduğunu da hatırlatalım. Çünkü uygulamada bu tür tartışmalar yazarın vefatından sonra mirasçıları tarafından takip edilmektedir. Burada da ilk savunma mirasçıların uzun süre sessiz kalması nedeniyle hak kaybına uğradıkları yönündedir.
FSEK 52.maddesi uyarınca telif hakkı ile ilgili sözleşmelerin yazılı yapılması zorunlu olduğundan, bir bası ile sınırlı olan sözleşmeye göre gerçekleştirilen ilk basıdan sonra da yayınevi tarafından kitapların basılarına devam edilmesine eser sahibi veya mirasçılarının uzun süre sessiz kalmalarının; anılan sözleşmelerin sonraki basıları da içerecek biçimde taraflarca yenilendiği şeklinde bir kabule ulaşılmasını Yargıtay mümkün görmemektedir. Çünkü sözleşmelerde yapılacak değişikliklerin de yazılı olması geçerlilik koşuludur.
5846 Sayılı FSEK 27.maddesi uyarınca eser sahipliğinden doğan koruma süresi eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl devam eder. Eser sahibi ya da mirasçıları sahibi oldukları mali hakların ilk bası dışındaki basılarına rıza göstermiş oldukları kabul edildiği varsayılsa da koruma süresi devam ederken FSEK 69.maddesi uyarınca engelleme yetkisi kullanabilir. (Yargıtay 11. HD 04.12.1975 tarih ve 4967/7001 ve 15.07.2005 tarih 10681/7713 sayılı kararları)
Sonuç olarak genellikle sözleşmelerde bası sayısı, adet, süre, bedelsiz kitap gibi hususlar açıkça yazılmamaktadır, koruma süresi çok uzun olduğu için yazarların vefatından sonra mirasçılar haklarını kullanırken veya yayımevleri el değiştirdiğinde hem taraflar için hem de avukatlar için oldukça fazla sorun çıkmaktadır. Bu nedenle mutlaka ama mutlaka sözleşmelerin kanuna uygun olarak düzenlemesini sağlamak ve bunun için avukatlık hizmeti almak gelecekteki bir çok yanılgıyı ortadan kaldıracaktır.
Yukarıda örneği verilen olayda taraflar arasındaki yayım sözleşmesinin bir bası ile sınırlı olarak geçerli kabul edildiğinde, sonraki basılar yönünden geçerli bir sözleşmeden söz edilemeyeceğinden tecavüzün önlenmesi davası açılması ihtimal dahildedir. Olaydaki gibi sessiz kalma durumu olmasaydı ilk basından sonraki basılar için bedel talep hakkı dahi gündeme gelecektir.