T.C.
DİYARBAKIR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
8. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/1337
KARAR NO : 2021/173
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN : *** *** (***)
ÜYE : *** *** *** (***)
ÜYE : *** * (*)
KATİP : *** *** (***)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ***
TARİHİ : ***
NUMARASI : *** Esas, *** Karar
DAVACI : ***
VEKİLİ : Av. ***
DAVALI : *** ANONİM ŞİRKETİ- ***
VEKİLLERİ : Av. *** –
DAVANIN KONUSU : TESPİT (İşe İade İstemli)
KARAR TARİHİ : ***
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizce dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda gereği görüşülüp düşünüldü.
I. TALEP:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirket bünyesinde 04/02/2011 tarihinde *** müşteri danışmanı unvanı ile işe başladığını, 2011 yılının Nisan ayından 2014 yılının sonuna kadar İnsan Kaynakları Asistanı sıfatıyla, 2015 yılının başından 2016 yılının sonuna kadar İnsan Kaynakları Uzmanı sıfatıyla, yine 2016 yılının başından çıkışının verildiği 2019 yılının Nisan ayına kadar İnsan Kaynakları Yöneticisi sıfatıyla kesintisiz olarak çalıştığını, müvekkilinin işten çıkışının verileceği kendisine bildirildikten sonra yazılı savunması alındığını ve iş sözleşmesinin feshedildiğini, fesih bildirim dilekçesi müvekkiline verilmediği gibi müvekkilinin adresine de gönderilmediğini, davalı şirketin müvekkiline mobing baskı uyguladığını ve müvekkilinin istifaya zorlandığını, müvekkil istifayı kabul etmediğinden şirket yetkilisi tarafından vaka tespit tutanağı düzenlendiğini ileri sürerek, feshin geçersizliğinin tespiti ile davacının işe iadesine ve işe iadenin mali sonuçlarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II.CEVAP:
Davalı *** vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının müvekkili şirket nezdinde İşe Alım Yöneticisi olarak 04/02/2011 – 04/04/2019 tarihleri arasında çalıştığını, davacının iş akdinin 4857 sayılı Kanunun 25/II-e ve 25/II-ı maddeleri uyarınca haklı nedenle feshedildiğini, davacı tarafın görevini kötüye kullanarak diğer şirket çalışanları üzerinden haksız kazanç elde ettiğini, müvekkili şirkette işe yeni başlayan tüm personellerin anlaşmalı olunun *** Ltd. Şti nezdinde sağlık testinden geçtiklerini, işe yeni başlayacak tüm personellere zorunlu olarak işitme ve göz testlerinden geçip, akciğer röntgeni çekilerek ilgili sağlık tetkikatlarının yapıldığını, müvekkili şirket ile *** Ltd. Şti. arasındaki anlaşmaya göre bu testler için alınacak bedelin 40 TL olduğunu, müvekkili bir şirket nezdinde çalışan bir personelin işten ayrılırken sağlık taramasının yapılmadığını fakat ilgili tüm tetkikatın yapılması için davacıya ve dava dışı 3.şahıs ***a 60 TL verdiğini ileri sürdüğünü, yaşanan bu olayın akabinde şirket genel merkezi tarafından *** lokasyonunda çalışanların özlük dosyalarının incelendiğini, 2017 yılında işe başlayan 881 personelin hiçbirinin sağlık raporunun olmadığının tespit edildiğini, davacının görevini kötüye kullanarak müvekkili şirket nezdinde çalışan personellerden 60 TL para aldığını ve kendisine bu şekilde haksız kazanç sağlamasının doğruluk ve bağlılığa uymayan bir davranış olduğunu, davacının kendi kusuru ile müvekkili şirket ile arasındaki güven ilişkisinin zedelendiğini, davacının iş akdinin personellerin özlük dosyalarındaki sağlık raporlarının kaybolması nedeniyle değil, personellerden 60 TL alınmasına rağmen hiçbir sağlık tetkikatının yaptırılmaması nedeniyle feshedildiğini, iddia ederek davanın reddini istemiştir.
III.İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece, “…davacı asilin uzun süredir davalı şirkette çalıştığı, çalıştığı süre boyunca insan kaynakları işe alım biriminde hizmet verdiği, çalışılan süre boyunca davacı asilin işine bağlı olduğu, işini gereği gibi yerine getirdiği, hakkında ise haksız kazanç elde etmekle ilgili feshe bağlı olay dışında herhangi bir işlem yapılmadığı anlaşılmıştır. Dosya kapsamından 2017 yılı itibariyle işçilerden para toplanıldığı, en son 20/03/2019 tarihinde işçiler tarafından verilen dilekçe ile davalı tarafın para toplandığını öğrendiği, fesih tarihinin ise 04/04/2019 tarihi olduğu görülmüştür… Somut olayda, davacının yaptığı iddia edilen para toplama eyleminin 2017 yılı itibariyle yapıldığı ve en son 20/03/2019 tarihi itibariyle davalının bu durumdan haberdar olduğu, feshin ise 04/04/2019 tarihinde yapıldığı görülmektedir. Ayrıca davacının fesih nedenine yönelik haksız kazanç elde ettiği de dosya kapsamında davalı tarafından somut olarak ispatlanamamıştır. Bu nedenlerle ve yukarıda değinilen kanun maddesi gereğince işverenin hak düşürücü sürelerden sonra iş sözleşmesini feshettiği görüldüğünden, yapılan feshin haksız olduğunun kabulü gerekmiştir… Mahkememizce her ne kadar feshin süresinde yapılmamasından dolayı fesih haksız kabul edilmişse de, dinlenen tanık beyanlarının çelişkili olmasından, toplandığı iddia edilen paranın meblağının yüksek olmasına rağmen herhangi bir cezai şikayetin olmamasından ve tüm dosya kapsamından toplanan paranın davacı tarafından alındığı da sabit olmayıp, fesih nedeni kabul edilmemiştir…” gerekçesiyle DAVANIN KABULÜNE karar verilmiştir.
IV.İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; feshin süresinde yapılmadığı yönündeki gerekçenin yerleşik Yargıtay içtihatlarına ve yasal mevzuata aykırı olduğunu, işçinin maddi menfaat sağlaması halinde 1 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacağını, davacının görevini kötüye kullanmak suretiyle kendisine maddi menfaat sağladığı açık olup, Müvekkil Şirket tarafından yapılan feshin haklı bir fesih olduğunu, davacı ile aralarında menfaat birliği bulunan ve müvekkili şirkete karşı hususmetli olan tanığın beyanlarının hükme esas alınmasının da hatalı olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
V.GEREKÇE:
Dava, feshin geçersizliğinin tespitiyle işe iade ve buna bağlı mali hakların belirlenmesi istemlerini içermektedir.
Dava açılmadan önce süresinde arabulucuya başvurulduğu, tarafların anlaşamaması üzerine arabuluculuk sürecinin sona erdiği ve davanın hak düşürücü süre içerisinde açıldığı anlaşılmaktadır.
İşçinin belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalıştığı, işyerindeki kıdeminin altı aydan fazla olduğu, işveren vekili veya yardımcısı konumunda bulunmadığı ve çalıştırılan işçi sayısının otuzdan fazla olduğu da sabit görüldüğünden, işe iade davası açılabilmesi için ön koşullar oluşmuştur.
Davacının iş akdinin haklı ya da geçerli nedenle feshedilip edilmediği uyuşmazlık konusudur.4857 sayılı İş Kanunu’nun madde 20/2 hükmü “Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.” demektedir. Davacının haklı veya geçerli bir nedenle iş akdinin sona erdirildiğini ispat yükü davalı işverenler üzerindedir.
Davalı tarafından davacının iş akdi 28/08/2019 tarihinde 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II hükmünde düzenlenen, ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan hal sebebi ile feshedilmiştir.
Davalı tarafından iş akdinin feshi ile ilgili mevzuat incelendiğinde, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25’inci maddesinin (II) numaralı bendinde, ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan haller sıralanmış ve belirtilen durumlar ile benzerlerinin varlığı halinde, işverenin iş sözleşmesini haklı fesih imkânının olduğu açıklanmıştır. Yine değinilen bendin (e) alt bendinde, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan işçi davranışlarının da işverene haklı fesih imkânı verdiği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere yasadaki haller sınırlı sayıda olmayıp, genel olarak işçinin sadakat borcuna aykırılık oluşturan söz ve davranışları işverene fesih imkânı tanımaktadır.
Diğer taraftan, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II. maddesinin (ı) uyarınca işçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması da haklı fesih nedeni olarak öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi bakımından işçinin davranışlarından kaynaklanan sebepler, işçinin aynı Kanun’un 25/II. maddesinde öngörülen ve işverene derhal fesih yetkisi tanıyan haklı sebepler niteliğinde ve ağırlığında olmayan, işyerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen, sözleşmeye aykırı davranışlarıdır.
İşçinin davranışı ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması halinde geçerli sebep olabilir. İşçinin sosyal açıdan olumsuz bir davranışı, toplumsal ve etik açıdan onaylanmayacak bir tutumu işyerinde üretim ve iş ilişkisi sürecine herhangi bir olumsuz etki yapmıyorsa geçerli sebep sayılamaz. Yargılama sırasında bu sebeplerin ağırlıkları her olayın özelliğine göre değerlendirilmelidir.
İşçinin iyiniyet ve ahlak kurallarına uymayan davranışı sonucunda iş ilişkisine devam etmek işveren açısından çekilmez hale gelmişse, diğer bir anlatımla güven temeli çökmüşse işverenin haklı sebeple derhal fesih hakkı doğar. Buna karşılık, işçinin davranışı taraflar arasında bulunması gereken güven temelini çökertecek ağırlıkta bulunmamakla, iş ilişkisine devamı tam anlamıyla çekilmez hale getirmemekle birlikte, işin normal işleyişini bozuyorsa, işyerindeki uyumu olumsuz yönde etkiliyor ve işverenden bu nedenle iş ilişkisini yürütmesi normal olarak beklenemiyorsa 4857 sayılı Kanun’un 18/1. maddesi gereği geçerli fesih hakkı doğar.
İşçinin bir suç işlediğinden veya sözleşmeye aykırı davranışta bulunduğundan şüphe ediliyor ve bu yüzden taraflar arasında iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin yıkılması veya ağır biçimde zedelenmesi nedeniyle iş sözleşmesi feshedilmişse, şüphe feshinden söz edilmektedir.
İş ilişkisinde işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Şüphe, fesih anında mevcut belirli objektif vakıa ve emarelere dayanmalıdır. İşverenin sırf sübjektif değerlendirmesi yeterli olmayıp, yapılan incelemede işçinin şüphe edilen eylemi işlediğinin büyük bir ihtimal dahilinde olduğu sonucunun ortaya çıkması gerekir.
Dosya kapsamına göre;
Davacının davalı işveren nezdinde 04/02/2011 tarihinde işe başladığı, iş akdine son verildiği 03/04/2019 tarihine kadar kesintisiz çalıştığı, son olarak İnsan Kaynakları biriminde yönetici olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır. 03/04/2019 tarihli davalı tarafından düzenlenmiş işten ayrılış bildirgesinde SGK’ya 29 kod (İşveren tarafından işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeni ile fesih) olarak çıkış sebebi bildirilmiştir.
Davacının işyeri şahsi sicil dosyasını incelenmesinde, davalı işveren nezdinde çalışan 29 işçi tarafından, işe girerken İnsan Kaynakları birimi tarafından kendilerinden 60,00 TL sağlık raporu ücretinin istenildiği, ancak ücretin ödenmesine rağmen herhangi bir sağlık kontrolünün yapılmadığı belirtilerek davalı işverene dilekçe verildiği görülmüştür.
Davalı işverene dilekçe verenlerden * dilekçesinde “* hanım kendi raporumu getirip teslim etmeme rağmen yine de 60 TL ücret ödemem gerektiğini iletti. Ücreti ödedim ancak daha sonrasında herhangi bir sağlık testim yapılmadı” dediği anlaşılmaktadır. Yine dilekçe verenlerden ***, *** ve *** de kendilerinden sağlık raporu ücretleri adı altında para talep edildini, ilgili 60 TL ücreti ***’e verdiklerini, ancak sağlık testinin yapılmadığını belirtmişlerdir.
Davalı tarafından düzenlenen 03/04/2019 tarihli “Vaka Tespit Tutanağı Formu” başlıklı belgede, davacının adına yapılan incelemede, “27.28/03/2019 tarihinde *** lokasyonunda yapılan incelemede 881 çalışanımıza ait sağlık raporlarının dosyalarında bulunmadığı, bu çalışanlardan kişi başı 60 TL ücret tahsil edildiği, bu ücretlerin sağlık raporlarının tamamlanması için alınmasına rağmen raporların tamamlanmadığı ve paranın akıbeti sorulduğunda akibetinin bilinmediği tespit edilmiştir.” denilmiştir.
Vaka Tespit Tutanağı üzerine aynı gün 03/04/2019 tarihinde davacıdan 04/04/2019 tarihi saat 11:00’a kadar savunmasının verilmesi istenilmiş, davacı taraf savunmasında; savunma süresinin makul bir süre olmadığını, incelediği dosyaların bir kısmında raporların olduğunu gördüğünü, ayrıca özlük dosyasında olmayan ve kaybolan dosyalar ile ilgili tarafına atfedilebilecek bir ihmal ve kusurun bulunmadığını, belirtmiştir.
Davalı tarafça 04/04/2019 tarihinde davacıya gönderilen fesih yazısında; şirket genel merkezi tarafından yapılan özlük dosyaları ile sağlık muayene dosya kontrolleri sonucunda, 2017 yılından itibaren işe giren toplam 881 personele davacını görevi arasında olan zorunlu işitme ve göz testlerinin yaptırılmadığı ve akciğer röntgenlerinin çektirilmediğinin tespit edildiği, ayrıca testlerin yapılması için 60 TL para alındığı fakat bu bedellerin *** Ltd. Şti.’ye ödenmediği, işbu testler için alınacak bedel 40 TL iken 60 TL toplandığı, gerekçesiyle 5857 sayılı Kanun’un 25/II (e) ve (ı) maddeleri uyarınca iş akdinin haklı nedenle feshedildiği ihtar edilmiştir.
Dosya arasına alınan “İşe Alım Yöneticisi Görev Tanımı” başlıklı belgede, İnsan Kaynakları bölümün işe alım yöneticisinin görevleri arasında “yeni başlayan personel için işe girişte gereken sağlık raporlarının tamamlanması için gerekli organizasyonun planlanmasının takibi” belirtilmiştir.
*** Mahkemesi’nin *** Esas sayılı dosyasında davacı ile aynı gerekçelerle iş akdine son verilen ***’ın görülen davasında dinlenen davacı tanıkları *** ve *** ifadelerinde, sağlık kontrolü için para toplama görevinin davacı ***in sorumluluğunda olduğunu beyan ettikleri görülmüştür.
Mahkemece dinlenen tanıklardan ***, kendisinin 2017 yılı Kasım ayında işe girdiğini, kendisinden sağlık raporu için ücret alındığını, ancak karşılığında sağlık taramalarının yapılmadığını, sağlık raporları için ücretin *** ile ***’a elden verildiğini beyan etmiştir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mahkemece, davacının yaptığı iddia edilen para toplama eyleminin 2017 yılı itibariyle yapıldığı ve en son 20/03/2019 tarihi itibariyle davalının bu durumdan haberdar olduğu, feshin ise 04/04/2019 tarihinde yapıldığı, davacının fesih nedenine yönelik haksız kazanç elde ettiği de dosya kapsamında davalı tarafından somut olarak ispatlanamadığı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 26. maddesi gereğince işverenin hak düşürücü sürelerden sonra iş sözleşmesini feshettiği görüldüğünden, yapılan feshin haksız olduğu belirtilmiş ise de, işe iade davasında hak düşürücü süre değil, makul süre değerlendirilmelidir. Bu yönden Mahkeme kararı hatalıdır.
Somut olayda, işverence personeler tarafından verilen ve soruşturmaya esas alınan dilekçelerin incelenmesinde, personelin büyün bir kısmının 20/03/2019 tarihinde işe başladıklarını ve kendilerinden sağlık raporu adı altında para alındığını, ancak her hangi bir sağlık taramasının yapılmadığını belirttikleri, davalı tarafça iddialar üzerine 03/04/2019 tarihinde “Vaka Tespit Tutanağı Formu” düzenlendiği ve ardından 04/04/2019 tarihinde davacının iş akdine son verildiği görülmüştür.
Hal böyle olunca, İnsan Kaynakları birimi tarafından para alındığında dair iddialar 20/03/2019 tarihinde çalışmaya başlayan personeller tarafından yapıldığı, davalı tarafça gerekli inceleme yapıldıktan sonrası, makul süre içerisinde davacının iş akdinin feshedildiği kanaatine varılmıştır.
Diğer taraftan, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 26. maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin geçip geçmediği hususunda işe iade davası yönünden bu aşamada bir irdeleme yapılmasına yer olmayıp bu yönden bir değerlendirme yapılmamıştır.
Bununla birlikte, Mahkemece dinlenen tanık beyanlarının çelişkili olmasından, toplandığı iddia edilen paranın meblağının yüksek olmasına rağmen herhangi bir cezai şikayetin olmamasından ve tüm dosya kapsamından toplanan paranın davacı tarafından alındığı da sabit olmayıp, fesih nedeni kabul edilmediği belirtilmiş ise de bu değerlendirmeninde yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davacının davalı işveren nezdinde son olarak İnsan Kaynakları İşe Alım Yöneticisi sıfatıyla çalıştığı, dosya arasına konulan “Görev Tanımı” başlıklı belgede İşe Alım Yöneticisinin görevleri arasında yeni başlayan personel için işe girişte gereken sağlık raporlarının tamamlanması için gerekli organizasyonun planlanmasının takibi de bulunduğu görülmektedir.
Yine, *** Mahkemesi’nin *** Esas sayılı dosyasında davacı ile aynı gerekçelerle iş akdine son verilen ***’ın görülen davasında dinlenen davacı tanıkları *** ve ***’ın, sağlık kontrolü için para toplamanın davacı ***’in sorumluluğunda olduğunu belirttikleri anlaşılmaktadır.
Davalının fesih nedeni olarak belirttiği eyleme ilişkin dilekçe verenlerden ***, *** ve ***’nin sağlık raporu için parayı davacıya verdiklerini iddia ettikleri, yine Mahkemece dinlenen tanıklardan ***’da bu eylemi doğrulamıştır.
Davacının fesih öncesi savunması alınmış, davacı tarafça da aynı gün savunma verilmiştir. Kaldı ki fesih yazılı şekilde yapılarak 04/04/2019 tarihli ihtar edildiği görülmüştür.
Tüm bu husular birlikte değerlendirildiğinde, davacının feshe konu eylemleri gerçekleştirdiğine dair güçlü şüphe bulunduğu, bu haliyle işveren iş ilişkisini yürütmesinin beklenemeyeceği açıktır. Bu durumda 4857 sayılı Kanun’un 18/1. maddesi gereği geçerli feshin söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Sonuç itibariyle, davalı tarafça yapılan feshin 4857 sayılı Kanun’un 25/II. maddesinin (e) ve (ı) maddeleri uyarınca haklı fesih nedeni olup olmadığı hususunda bu aşamada bir değerlendirilme yapılmasına yer olmadığı, ancak davalı tarafça yapılan feshin geçerli bir fesih olduğu kabul edilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Tüm bu açıklamalar kapsamında, istinaf sebepleriyle bağlı kalınarak ve kamu düzenine aykırı bir yön bulunup bulunmadığı hususu ise resen gözetilerek yapılan inceleme sonucunda; yukarıda açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı Kanun’un 353/1-b.2 maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak aşağıdaki şekilde yeniden hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince, düzelterek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak üzere, yukarıda tarih ve sayısı belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA,
II-1-Davanın REDDİNE, ***
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/a maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/3 maddesi uyarınca mahiyeti itibariyle kesin olmak üzere 29/01/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.